17 Mart 2013 Pazar

Eyvaaahhh!!!!!!

2.5 sene boyunca hep bu anı beklemiş, bununla ilgili pek çok hayal kurmuş, yüzüğü parmağıma taktığım ilk günler görgüsüzcesine herkesin gözüne sokmayı da bilmiştim de peki şimdi bu içimi kemiren huzursuzluk da neyin nesiydi?

Şu an o süreci atlattığım için, şöyle bir arkama dönüp ne olup ne bittiği daha iyi sorgulayabiliyorum. Gerçekten tuhaf bir süreç, daha 3-5 gün önce gözünün içine baktığınız, elinizi tuttuğunda içinizin eridiği adam bir anda yabancıymış gibi geliyor size. Bugüne kadar adeta bir melek olduğuna inandığınız adam aniden birlikte yaşaması çok zor bir yabaniye dönüyor... Peki ya belki de her şey çok ani geliştiyse , ya o aslında sizin ruh ikiniz değilse?? Durun durun hemen acele etmeyin. Aslında yaşadığınız sadece bir çok insanın da içinden geçtiği normal bir süreç.

Uzmanlar da araştırmış evlilik öncesi sendromunu, onlardan da alıntı yapacağım. Ancak şimdi tekrar kendimi düşünüp sorgulayınca bu korkunun temelinin sadece karı - koca olma, aile olma durumunun getireceği sorumluluk düşüncesinin yarattığı baskı ve artık çocukluk, gençlik nasıl ifade ederseniz edin bunun sona erdiğinin ve bir yetişkin olma vaktinin geldiğini bilmenin getirdiği korku... Yani en azından benim için öyle...

Okuduğum bir makalede psikolog evlilik olgusuyla ilk tanışma durumunu bir kriz haline benzetmiş. İlk duyduğunuzda ne alaka diyebiliyorsunuz ama bir de şu yönden bakın; kriz, günlük rutinimizi bozan, genellikle pek beklemediğimiz ve başa çıkmakta zorlandığımız bir durum olarak tanımlanır. Evlilik de aynen böyle değil mi? Alıştığınız o aylak, rahat, özgür hayatınızın yerini yepyeni bir düzen, bir düzine sorumluluk ve en sevdiğiniz kişi de olsa onunla aynı evi paylaşmanın getirdiği zorluk.

Eeee tamam durumun farkındayız da bu sorunla nasıl başa çıkıcaz? Bizim için bu konuyu araştırmışlar, mesela Klinik Psikolog Sevil Usanmaz evlilik öncesi stresle baş etmenin yöntemlerini üçe ayırarak anlatıyor.

Zihinsel mücadele yöntemleri
  • Mükemmeliyetçi düşünce biçiminden vazgeçmek
  • Genellemelerden - ona olan bana da olur - vazgeçmek
  • Olumluya odaklanmak, olumsuzdan vazgeçmek
  • Hemen sonuca varmaktan - küçük olaylardan büyük sonuçlara varmaktan vazgeçmek

Davranışsal mücadele yöntemleri
  • Yapılacak işle ilgili önceden plan yapmak, işi ve zamanı programlamak
  • Sorunu çözmek için bilgimizin yeterli olup olmadığını gözden geçirmek
  • İşin bitirilmesi ile ilgili yardım istemek, dost yardımı veya profesyonel yardım almak
  • Stresi artıran durumdan kaçınmak ya da stres yaratan kişi ile konuşmak
  • Ulaşım için trafiğin yoğun olmadığı saatleri seçmek
  • Dinlenmeye özen göstermek
  • Gevşeme egzersizleri yapmak
  • İletişimi artırmak, önce karşımızdakinin söylediğini iyi dinlemek

Duygusal yöntemler
  • Kendine ve insanlara güvenmek
  • Ne istediğinden emin olmak, sık sık fikir değiştirmemek
  • Beklentileri gözden geçirmek, mümkün olamayanlardan vazgeçmek
  • Haklı mı? Mutlu mu? olmak istediğimize karar vermek
  • Ev hazırlığı, düğün hazırlığı, nikah, davetiye, gelinlik vb konuları son hafta ya da son günlere bırakmamak
  • Düğün günü bazen küçük ayrıntılar büyük streslere neden olabilir, bunları önceden gözden geçirmek
  • Balayı ya da ilk gece ile ilgili bilgi almak

Bütün bu uzman önerilerinin yanında evlilik hazirlıklarına başlamış, ilk aşamada panik yapıp sonrasında kendine gelmiş biri olarak, naçizane önerim; bu sizin o çok istediğiniz adamla yeni ve mutlu hayatınıza attığınız ilk adım... Düğünün yeri, davetiyenin rengi ölümcül bir olay değil ve kır düğünü yerine salonda yapılan düğün sizin bütün ömrünüzü etkilemeyecek sadece 1 günlük hatta bir kaç saatlik bir olay.. Elbet iki tarafında isteyebileceği bir orta yol bulunur, yeterki siz sakin olun ve onunla geçireceğiniz güzeeeel bir ömrü düşünüp anlık mutluluk değil ömürlük mutluluğa odaklanmanız gerektiğini unutmayın... Ayrıca, yüzüğü taktıktan sonra değişen o değil senin bakış açın, bir de bunu bilerek sevgiline tekrar ve sevgi dolu bir bak :)


12 Mart 2013 Salı

Veee "O" an gelirde...


     Tabiyetimiz dolayısıyla mı yoksa yaşadığımız toplumun bize şartlandırması mıdır bilinmez ama ilişkisinde belirli bir süreyi doldurmuş ya da belirli bir yaşa gelmiş her Türk genç kızı belli bir süre sonra sevgili erkek arkadaşını gerek inceden inceye laf sokmayla, gerek aileyi bahane ederek, gerekse madem öyle ben yokum gibi resti çekme yöntemleriyle evliliğe yönlendirmeye çalışır.

     Bu öyle tuhaf bir psikolojidir ki (ya da gizli bir toplum baskısı mı demek lazım acaba?) evliliğin 'e'sine bile hazır olmayan bir insan çevresindeki arkadaşlarının teker teker evlenmesi, facebook'unun wall'una adeta bir nakış gibi işlenen nişan - kına - düğün fotoğrafları, altındaki artıştan bile daha hızlı çoğalan çift soyadlı kız arkadaş sayısı ve en berbatı çevredeki akraba, iş arkadaşı, yakın arkadaş, yıllar sonra yolda karşılaşılan eski arkadaş, ilk defa tanıştığın ama 2-3 senelik ilişkin olduğunu öğrenen 'eeeee daha siz de yok mu bir şey? Bakayım, eee yüzük falan da yok, eee konuşmuyor musunuz hiç ne zaman düşünüyorsunuz ciddi bir şeyler?' diyenler sayesinde bir bakmışsınız ki bir anda evliliğe hatta 2-3 çocuk doğurmaya hazır bir hale gelmişsiniz.

     Artık bu evreden sonra farkedeceksiniz ki kendinizi ve ilişkinizi sorgulamaya başlamışsınız. Biz neden hala evlenmiyoruz? Sen benimle evlenmek istiyorsun degil mi? Bak eğer öyle bir niyetin yoksa beni oyalama benim de artık hayatımı kurmam lazım gibi cümlelerle erkek arkadaşın nabzını da yoklamaya baslamışızdır. Zaten bu evrenin sadece 2 sonu var... Bu tarz sorulardan bıkıp usanan ve bunun neticesinde kaçan sevgili (yani böyle bir durumda artık eski sevgili diyoruz kendisine) ya da işte hep beklenen o mutlu son :)

     Bir de bunun erkek tarafı var tabi. Ailenin ve kız arkadaşın bitmek tükenmek bilmeyen sınırsız, ama aleni ama gizli baskıları sonucunda artık o da evliliğe hazırdır.. ya da öyle olduğu hissi ona aşılanır. Genç oğlan artık ne yapması gerektiğini biliyordur. 4C'nin hayatındaki öneminin ilkokulda değil asıl şimdi olduğunu oğrenerek o kırmızı kutuyu açacaktır artık... "Benimle evlenir misin?"

     Evet!!!! Bazen küçük şeyler insanın hayatını değiştirebilir ya, bu sihirli kelime de işte aynen böyle. "Evet" sadece bir kelime ve sadece dört harf ama etkisi belki de sizin tüm dünyanızı tüm yaşantınızı değiştirecek türden. Artık bu cevaptan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. "Evet!" Genç kızın içindeki coşku Niagara şelalesinde de yoktur, kalp atışlarının ritminin bir eşi Rio Karnavalında duyulmaz.

     İki gün önce acaba bizim ilişkimiz nereye varacak, böyle giderse ayrılırız biz diyen genç kız gitmiş baştan beri zaten evleneceklerine emin olan, bir şey anlatırken kullandığı mimikleri artan (özellikle bu evrede sağ el kullanımı çok önemli) bekar olan arkadaşlarına tavsiyelerde bulunan bir kız gelmiştir. Artık bu dakikadan sonra o genç kız eskisi gibi değil, sorumlulukları olan olgunlaşması gereken bir evi çekip çevirecek donanıma kavuşması gereken genç bir bayandır.

     Peki bu geçiş süreci bu kadar kolay mı? Ya da gerçekten bütün bu değişimler için hazır mıydı bu genç kız acaba????

Sonunda kararimi verdim "Merhaba"


Kararsiz olmak zor zanaat :) Alt tarafi "merhaba" demek icin bile on defa baslik degistirir, sayfalarca yazdiktan sonra silersin, en sonunda da ufak bir yaziyla finali getirsin... "Merhabaaa :))) "

Evet kararsiz bir insanim.. Ve evlenme teklifi aldiiiiimmmmm.... Dusunebiliyor musunuz ne kadar zor bir is?? Dusunmem gereken ve karar vermem gereken bir suru sey var :) Velhasil, farkettim ki, bu asamada fikir almak icin baktigim yerler genellikle blog'lar oluyor.. Insanlarin yasadiklarini yazmasi, degisik yasanmisliklar ve gercek tecrubeler bana fikir veriyor ve farkettim ki ben yazarak beynimden gecen fikirleri daha iyi toparliyorum..

Uzun lafin kisasi, hem kendim icin hem de denk gelip de blogumu okuyanlar icin bu asamada yasadiklarimi, hem nisan, dugun, ev duzenleme gibi somut hazirliklari,  hem de evlilik fikrinin soyut hazirlik asamalarini buradan paylasmak istedim.. Umarim kendime ya da denk gelip okuyan baskalarina yardimci olurum...

Haydi bakaliiiim kolay gelsiiiiiiinnnn :))